KPSS ortaöğretim sorusu: Şeb-i Arus kimin öldüğü gecedir?
Kamu kurumlarında kadrolu memur personel olmak için düzenlenen ‘nın (KPSS) lise/ortaöğretim oturumu bugün tamamlandı. Adaylara yöneltilen 120 …
Kamu kurumlarında kadrolu memur personel olmak için düzenlenen ‘nın (KPSS) lise/ortaöğretim oturumu bugün tamamlandı. Adaylara yöneltilen 120 soru içerisinde “Şeb-i Arus düğün gecesi, kimin öldüğü gecedir?” sorusunun yanıtı sosyal medyada tartışma konusu oldu.
ŞEB-İ ARUS KİMİN ÖLDÜĞÜ GECEDİR?
KPSS ortaöğretim sınavında sorulan, “Şeb-i Arus düğün gecesi, kimin öldüğü gecedir?” sorunun doğru yanıtı, ‘Mevlana Celaleddin Rumi’ olmalıdır.
Türkçe ‘düğün gecesi’ anlamına gelen ‘Şeb-i Arus’, Mevlevilikte Hz. Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin öldüğü geceye verilen isimdir. Hz. Mevlana, bu geceyi Allah’a, sevgiliye kavuşma gecesi olarak düşündüğü için ‘düğün gecesi’ olarak adlandırıldı.
ŞEB-İ ARUS NEDİR?
Mevleviler o güne, Hz. Mevlana’nın Yaradan’a kavuşmasından dolayı ‘düğün gecesi’ anlamına gelen ‘Şeb-i Arus’ ifadesini kullanırlar. Hz. Mevlana, öldüğü güne kadar Allah aşkından başka hiçbir şey konuşmadı. Sevgiyi, hoşgörüyü, yaratılanı Yaradan’dan ötürü seven, hiç kimseyi ayırmadan seven şahsiyettir. Bu nedenle Allah’a olan aşkından dolayı öleceği, sevgiliye kavuşacağı günü bir son değil, gerçek alemde bir başlangıç olarak gördü.
ŞEB-İ ARUS NE ZAMAN?
Hz. Mevlan’nın ölüm tarihi olan 17 Aralık’a denk gelen haftalarda ‘Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Törenleri’ düzenlenir. Söz konusu hafta halk arasında ‘Şeb-i Arus’ olarak adlandırılır.
MEVLANA CELALEDDİN RUMİ’NİN HAYATI
Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur.
Mevlâna’nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında ‘Bilginlerin Sultanı’ ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahaeddin Veled’dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur.
Sultânü’l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh’ten ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü’l-Ulemâ 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh’ten ayrıldı.
Sultânü’l-Ulemâ’nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış Mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaşmıştır. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar’ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.
Sultânü’l-Ulemâ Nişâbur’dan Bağdat’a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâbe’ye hareket etti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam’a uğradı. Şam’dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende’ye (Karaman) geldi. Karaman’da Subaşı Emir Musa’nın yaptırdıkları medreseye yerleşti.
1222 yılında Karaman’a gelen Sultânü’l-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldı. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile Karaman’da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna’nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adında iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun’ u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerra Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna’nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Alim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.
Bu yıllarda Anadolu’nun büyük bir kısmı Selçuklu Devletinin egemenliği altında idi. Konya ise bu devletin başşehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve devletin hükümdarı Alâeddin Keykubad idi. Alâeddin Keykubad, Sultânü’l-Ulemâ Bahaeddin Veled’i Karaman’dan Konya’ya davet etti ve Konya’ya yerleşmesini istedi.
Bahaeddin Veled, sultanın davetini kabul etti ve Konya’ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldi. Sultan Alâeddin onu muhteşem bir törenle karşıladı ve ona ikametgâh olarak Altunapa (İplikçi) Medresesi’ni tahsis etti.
Sultânü’l-Ulemâ, 12 Ocak 1231 yılında Konya’da vefat etti. Mezar yeri olarak Selçuklu Sarayı’nın Gül Bahçesi seçildi. Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı’na bugünkü yerine defnedildi.
Sultânü’l-Ulemâ ölünce talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna’nın çevresinde toplandılar. Mevlâna’yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi’nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.
Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems’te ‘mutlak kemâlin varlığını’ cemalinde de ‘Tanrı nurlarını’ görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî’nin yerini doldurmaya çalıştılar.
Mevlâna 17 Aralık 1273 pazar günü hayata veda etti. Mevlâna’nın cenaze namazını vasiyeti üzerine Sadrettin Konevi kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevi çok sevdiği Mevlâna’yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine Mevlâna’nın cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırdı.
Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen ‘Şeb-i Arus’ diyordu.
ESERLERİ
* Mesnevi
* Büyük Divan (Divan-ı Kebir)
* Fihi Ma-Fih (Ne Varsa İçindedir)
* Mecalis-i Seb’a (Mevlana’nın 7 Vaazı)
* Mektubat (Mektuplar)