Hâlık’ın rızası halkın duası: İtikat, davranışa yansımalı

ZEYNEP BETÜL ERHUNGünümüzde Müslümanların hali pürmelali sürekli tartışma konusu oluyor. Dönüşen ve küreselleşen dünyada çizgilerini belirlemekte …

Hâlık’ın rızası halkın duası: İtikat, davranışa yansımalı
19.03.2021
A+
A-

ZEYNEP BETÜL ERHUN

Günümüzde Müslümanların hali pürmelali sürekli tartışma konusu oluyor. Dönüşen ve küreselleşen dünyada çizgilerini belirlemekte zorlanan müminler için, izlemeleri gereken yolu, dikkat etmeleri gereken sınırları İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mehmet Emin Maşalı’ya sorduk.

Ayetler ve hadisler ışığında düşünüldüğümüzde, bir Müslüman profili nasıl olmalı?

Müslüman profili ne olmalıdır? sorusunun cevabı İslam’ın ne olduğu ile alakalıdır. Özet olarak İslam’ı itikat, ibadet/ahkâm ve ahlak manzumesi şeklinde ifade edebiliriz. İtikat işin omurgasını oluşturur ve kişinin tutum ve davranışlarına o yön verir. Öyle olduğu içindir ki Kur’an’da işlenen/ele alınan en temel konu “tevhîd” olmuştur. Allah’ın ilahlık noktasında eşsiz olduğu, gerek kâinatı yaratırken gerekse sevk ve idare ederken hiçbir ortağa ihtiyaç duymadığı ve bir başka varlığa benzemekten öte olduğu (ulûhiyet) fikrini ihtiva eden tevhid anlayışı, Kur’an’ın bütün öğretilerine sinmiştir. Bunun dışında Hz. Peygamber’in (sas) peygamberliğinin kabulü (nübüvvet) ve ölüm sonrası hayatın gerçekliği (ahiret) konuları da İslam’ın en temel itikadi öğretileridir. İbadet/ahkâma gelince bu, İslam’ın getirdiği dinî yükümlülükler ile hukuki düzenlemeleri ifade etmektedir. Bu çerçevede ibadetler (ibâdât) ile gündelik hayata (muamelat) ve cezalara (ukubat) ilişkin birtakım hukuki düzenlemeler başta olmak üzere İslam bir dizi dinî yükümlülüğü hükme bağlamıştır. Ahlak ise insanlar arası ilişkilerin sağlıklı bir zeminde yürümesini sağlayacak değerler manzumesini ifade eder.

GÜÇLÜ BİR İLİŞKİ VAR

Bu sıralamada ahlakın son sırada yer alması, başta inanç esasları ve ibadet niteliğindeki ameller olmak üzere tüm dinî kabul ve yapıp etmelerin, ahlaki bir tutumu sonuç vermesi durumunda bir anlam ifade edeceğini göstermeye yöneliktir. Bu yönüyle İslam, itikat-ahkâm-ahlak arasında çok güçlü bir ilişki kurmuş, bunları birbirine sıkı sıkıya bağlı alanlar olarak değerlendirmiştir. Böyle olduğu içindir ki Kur’an’da hukuki düzenlemeler iman-ahlak temelinde işlenmiş, amel ve ahlaka yansımayan inancın salt bir iddiadan ibaret olacağı sıklıkla vurgulanmıştır. Şimdi bu anlattıklarımızdan sizin sorunuza cevap olabilecek şöyle bir değerlendirmeye gidebiliriz: Müslüman, itikadı sağlam olan, itikadından aldığı ilhamla kulluk görevlerini ve de ilahi emir ve yasakları aksatmayan, itikat ve ibadeti de davranışlarına ahlaki tutum olarak yansıyan kişidir.

NARSİST BİR KİŞİLİK, MÜSLÜMAN ŞAHSİYETİYLE BAĞDAŞAMAZ

Müslümanların sorumlulukları nedir ve sınırları ne olmalı?

Ünlü müfessir Fahrettin er-Râzi meselenin özünün “Allah’ın emirlerine tazimde bulunmak” ve “Allah’ın eseri olan cümle mahlukata karşı da şefkat ve merhameti kuşanmak” olduğunu ifade eder. Bu açıdan bakıldığında iki sorumluluğumuz olmaktadır: Allah’a karşı kulluk sorumluluğumuz ve mahlûkata karşı ahlaki sorumluluğumuz. Kur’an bu iki sorumluluk alanını “emanet” olarak ifade etmiştir ki bu da yeryüzü işlerinin Allah Teala’nın muradı doğrultusunda işlemesini sağlamak, iyiliğin hâkim olup kötülüğün ortadan kalkması için çabalamak olarak ifade edilebilir. Dolayısıyla bir Müslüman olarak dikkat etmemiz gereken şey tutum ve davranışlarımızın, iyiliğin hâkim olmasına katkı sunacak nitelikte olmasıdır. Merkeze kendini almış ve sadece kendi kişisel beklentilerinin karşılanmasına önem atfeden narsist bir kişilik, Müslüman şahsiyetiyle asla bağdaşamaz.

SORUMLULUK KAYGISI OLMALI

Bir Müslümanın kaygıları neler olmalı?

Müslümanın en temel kaygısı, yukarıda ifade ettiğimiz çerçevedeki sorumluluklarını yerine getirip getirememe yönünde olmalıdır. Rabbimizin takdir ettiği sınırlı ömrü, O’nun hoşnutluğunu ve rızasını kazanmaya vesile olacak işlerde tüketebilmek ve arkada hoş bir sadâ bırakabilmek en büyük gaye ve hedef olacağından, kaygı ve endişe de bu hedefe ulaşabilme yönünde olacaktır. Bunu “Hâlıkın rızasını, halkın da duasını kazanabilme” kaygısı olarak da ifadelendirebiliriz.

Ulvi hedefler belirlemeliyiz

Özellikle çağımızda büyük bir sorun haline gelen zaman yönetimi bir Müslüman için nasıl olmalı?
Bilgi ve teknoloji ve bunun beraberinde getirdiği hızlı iletişim çağında yaşıyoruz ve bu çağ önümüze içinde bulunduğumuz vakti ve ânı telef etmemize ve boşa geçirmemize yol açacak çok sayıda meşguliyet koyuyor. Her şeyden evvel vaktin değerini idrak etmeli, sonrasında da vaktimizi programlama alışkanlığı kazanmalıyız. Bu da ulvi hedefler belirlemekle mümkün olacaktır. Aksi takdirde “Vakit kılıç gibidir, senin onu parçalamazsan o seni keser” sözünde ifade edildiği gibi akıbetimiz hayır olmaz ve anlamsız meşguliyetler içinde en büyük sermayemizi zayi ederiz.

İhtilaf alanları öne sürülüyor

Müslümanlarının düştüğü en büyük hatalar sizce nedir?

İslam dünyasına ve Müslüman coğrafyaya bakıldığında en öncelikli problemin vahdet olduğunu görebiliyoruz. İhtilaflar almış başını gitmiş ve Müslümanlar birbirleriyle uğraşmaktan, dinip boğuşmaktan kafasını kaldıramaz bir hâle gelmiş durumda. Şu bir gerçek ki vahdet ruhunun yakalanamayış sebeplerinin başında ittifak noktalarının değil de ihtilaf alanlarının öne sürülmesi olarak ifade edilebilir. Müslümanlar geçmişte bu tür meydan okumaları, dinin en temel değerleri üzerine odaklanarak aştılar.

ÇOCUKLARA ALLAH’I NASIL ANLATALIM?

Hangi yaş döneminde olursa olsun çocuklar dinle ilgilenirler. Bu ilgi onlar için bir gelişme basamağıdır. Bu gelişme sürecinde, çocukların en çok ilgisini çekense şüphesiz “Allah” kavramıdır. Konuşmaya ve anlamaya başladıkları andan itibaren “Allah” kavramıyla haşır neşir olsalar da, çocuklara “Allah”ı anlatmak her yaş grubunda farklılık gösterir.

KAFALARINI KARIŞTIRMAYIN

Özellikle 4 yaş civarındaki çocuklar, o yaşa kadar sıkça duydukları Allah kavramı hakkında, “Nerede, ne yer ne içer, neye benzer, nerede yaşar, nasıldır” gibi sorular sormaya başlar. Mehmet Emin Ay, “Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Anlatalım” isimli kitabında çocukların Allah’ı özellikle insana benzetme çabaları olduğundan bahseder. Mesela çocuk “Allah camide mi oturuyor?” diye sorabilir. Böyle durumlarda aileler, çocukların sorularını cevapsız bırakmadan ama kafalarını da karıştırmadan kısa ve açıklayıcı cevaplar vermeli. “Allah’ı biz göremiyoruz, o yüzden şeklini bilmiyoruz. Ama Allah yarattıklarına benzemez. O senin benim gibi değildir” şeklinde açıklamalar yapmalı.

BUNLARA DİKKAT EDİN

Çocukların sorduğu sorulara cevap verilirken dikkat edilmesi gereken hususlar şöyle özetlenebilir:

-Çocuk neyi sorduysa onu cevaplayın: Soruya cevap vereceğim derken, daha çok kafasını karıştıracak ve yeni sorulara meydan verecek cevaplardan kaçınmak gerekir.
-Çocuğun tecrübe ve anlayışına göre cevaplayın: Annelerin çocuklarını çok iyi tanımaları ve yaşam tecrübelerini göz önünde bulundurarak cevap vermeleri gerekir.
-Cevabınızda samimi olun: Eğer cevabından emin olmadığınız bir soru sorarsa bunu açıkça belirtin.
Haberi Kaynağında Oku
Önemli Not: Bu haber içerik ortaklığı kapsamında www.yenisafak.com internet adresinden, bugunhaberler.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak geldiği şekliyle alınmıştır. Bu haberlerin hukuki muhatabı haber kaynaklarıdır. Haberlerle ilgili her tür şikayetinizi sikayet@bugunhaberler.com adresimize gönderebilirsiniz.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.