Bunun aşısı yok! 10 soruda SU(suzluk) krizi…

Aşının bulunmasıyla birlikte salgına karşı umutlar her geçen gün artıyor. Öte yandan tek derdimiz pandemi değil; gezegeni hor kullanan insanlık …

Bunun aşısı yok! 10 soruda SU(suzluk) krizi…
14.12.2020
A+
A-

Aşının bulunmasıyla birlikte salgına karşı umutlar her geçen gün artıyor. Öte yandan tek derdimiz pandemi değil; gezegeni hor kullanan insanlık, yeni problemlere çok açık. Söz konusu sorunlardan biri de kuraklık. Kriz ülkemizin kapısına dayanmış durumda. Konuyla ilgili Prof. Dr. Doğanay Tolunay ve Meteoroloji Yüksek Mühendisi Gökhan Abur’un görüşlerine başvurduk.

Ekoloji ve iklim değişikliği alanlarında çalışan Doğanay Tolunay, Türkiye olarak neleri yanlış yaptığımızı madde madde özetledi ve devlet ve yerel yönetimler nazarında neler yapılması gerektiğini anlattı. Uzun yıllar Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Meteoroloji Bölümü’nde görev yapan Gökhan Abur ise çok önemli bir İstanbul perspektifi çizdi. İstanbul’un yeterli yağış almamasının sebeplerini açıklayan Abur, Kanal İstanbul’un neden yapılmaması gerektiğini de anlattı.

10 SORUDA SU KRİZİ: 

1) SUSUZLUK KAPIDA MI?

Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “İklim değişikliği ile yağışların düzensizleşmesi, bahar ve yaz yağışlarının azalması gibi nedenler suya erişimi zorlaştırmakta. Bu ve benzeri nedenlerden dolayı yakın bir gelecekte başta büyük kentlerimiz ve tarım alanları olmak üzere su krizinin çok ciddi boyutlara ulaşacağını düşünüyorum” diyor.

2) TÜRKİYE OLARAK NELERİ YANLIŞ YAPTIK?

Tolunay, suyla ilgili yaşanan sıkıntıların yerel nedenlerini 7 maddede özetliyor:

  • Suyun bilinçsiz tüketimi
  • Yanlış kentleşme politikaları
  • Su havzalarının yapılaşması ve suların kirlenmesi
  • Tarımsal sulamada çok fazla su kullanımı
  • Yöreye uygun tarımsal ürünlerin yetiştirilmemesi
  • Orman alanlarının madencilik ve enerji yatırımları gibi uygulamalarla tahrip edilmesi
  • Yanlış ve amaç dışı arazi kullanımları

Prof. Dr. Doğanay Tolunay

3) İSTANBUL NEDEN BU HÂLE GELDİ?

İklim değişikliği susuzluk ve kuraklık için önemli bir faktör olsa da geçmişte yapılan hatalar bugünkü durumun en önemli sebebi. İstanbul’un başından beri su fakiri bir şehir olduğunu belirten Gökhan Abur, Bizans ve Osmanlı dönemi de dahil olmak üzere İstanbul halkına hep taşıma su verildiğini belirtiyor. Şimdiki İstanbul’un tarihteki şehirden çok daha büyük olduğuna dikkat çeken Abur, “İstanbul’a su verebilecek su havzalarını imara açmışız ve şehri perişan etmişiz” diyor.

Dünya Meteoroloji Örgütü’ne göre su yılının başlangıcı 1 Ekim tarihi. Ekim ve Kasım ayını ülkemizin çok yağışsız geçirdiğini söyleyen Gökhan Abur, “Avrupa’da yağışlar vardı. Geçtiğimiz bir hafta içinde İtalya, İspanya ve Yunanistan’da çok kuvvetli yağışlar meydana geldi. Ancak bu yağışlar bize bir türlü yeteri kadar gelemiyor” ifadesini kullanıyor.

Meteoroloji Yüksek Mühendisi Gökhan Abur

Ege ve Akdeniz’de de kuvvetli yağışların başladığını ama İstanbul’da hâlâ aralıklı yağış geçişleri olduğunu belirten Abur, yanlış şehirleşmeye dikkat çekiyor: “Bir yere yerleşim yeri kurulurken, mutlaka öncelikle meteorolojik etütlerinin yapılması ve şehircilik meteorolojisinin öngördüğü parametrelere göre yerleşim yerlerinin saptanması lazım.”

Abur’a göre şu sorular mutlaka sorulmalı:

  • Oranın rüzgar yönleri nasıldır?
  • Ortalama yağış sayısı nasıldır?
  • Hakim rüzgarlara göre binalar ne şekilde yerleştirilmelidir?

“Bu temel faktörler göz önüne alınması gerekirken maalesef alınmamış” diyen Abur, “İstanbul’un su havzaları yalnız Ömerli ve Alibeyköy değil, Terkos civarı da tamamen perişan edilmiştir” diyor.

4) KURAKLIKTA GÖKDELENLERİN ROLÜ NE?

Maslak ve Kadıköy başta olmak üzere İstanbul’da hızlı bir şekilde gökdelenler yapılığını belirten Abur, şöyle devam ediyor: “Hükümet nazarında ‘yatay inşaata geçeceğiz’ gibi bir takım söylemler var ama bu söylemler nereye kadar geçerli? İstanbul’un pek toprağı kalmadı zaten. Aşırı miktardaki karbondioksiti emecek en önemli ortamlardan bir tanesi yeşillikler, yani ormanlar. gerek kuzey ormanlarını gerek diğer ormanların büyük bir çoğunluğunu değişik şekillerde yok ettik. Dolayısıyla karbondioksit miktarını absorbe edecek yeşil alan yok. Hemen hemen her yeri betonlaştırıp asfaltlara çevirdiğimiz için bir diğer emici unsur olan topraklar şu an hızlı bir şekilde azalıyor.”

İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alanın 2 metrekarenin altına indiğini söyleyen Abur, gökdelenlerin şehir iklimine etkisini ise şöyle açıklıyor: “Ben çeşitli meselelerle katıldığım toplantılarda hep gökdelenlerden bahsediyordum. Çünkü Maslak’ta yapılan gökdelenler başta olmak üzere İstanbul’daki birçok gökdelen hep yanlış yerlere yapıldı. ‘İstanbul’un önemli bir rüzgarı olan karayelin önünü kesmeyin’ demiştim. Karayelin önü kesilirse İstanbul daha az miktarda yağış alacaktır.”

Sarıyer ilçesinin Maslak semti ve gökdelenler

“Ben bunu söylediğim zaman önce bazı arkadaşlarım itiraz etti” diyen Abur, “İnşaatçı arkadaşlarımız dedi ki biz rüzgar yükünü hesaplıyoruz. Hesaplayacaksınız tabii ki. Rüzgar yükünü hesaplamazsanız o binaya salınımı veremezsiniz. Yine bir grup arkadaşımız ‘ya hocam, sen böyle böyle diyorsun ama New York’ta bir sürü gökdelen var’ diye vurguluyorlar. New York’taki gökdelenler yapılmadan önce Central Park yapılmıştı. Şu anda bölgenin nefes almasına yardımcı olan bir yeşil alan. Ondan sonra gökdelenler gelişti. Central Park oranın havasını temizlemeye ve karbondioksit miktarının belli bir seviyede tutulmasına yardımcı oluyor” ifadelerini kullandı.

5) YAĞIŞLAR NEDEN AZALDI?

Yağışların azalmasının en önemli nedenlerinden biri de tüm dünyayı ilgilendiren iklim krizi. Tolunay, iklim değişikliğinin yağışlara etkisinin gelecekte daha da artacağı görüşünde. İklim modellemelerine göre Türkiye gelecekte daha da sıcak olacak. Öte yandan beş yıl önce Paris’te imzalanan İklim Anlaşması’nda sanayi öncesi döneme göre sıcaklık artışının 2 derecenin altında tutulması hedeflenmişti. Öngörülen tarih olan 2030’a daha on yıl var ama şimdiden sıcaklık artışı 1.2 dereceyi bulmuş durumda.

Yağışların önümüzdeki yirmi yıl içinde 2 derece kadar artabileceğini söyleyen Tolunay, yüzyıl sonunda sıcaklık artışının 5 dereceye çıkabileceğini belirtiyor. “Sıcaklık artışı aynı zamanda buharlaşma anlamına geliyor” diyen Tolunay, şöyle devam ediyor: “İklim değişikliği yüzünden göller, dereler ve barajlardan daha fazla su kaybediyoruz.  Kar yağışları azalıyor ve dağlardaki kalıcı kar örtüsü ve buzullar da eriyor. Kar yağışı su krizi açısından son derece önemli. “Karasal buzullar olmazsa yaz aylarında büyük nehirlerin su miktarı azalacak ya da tamamen kuruyacaktır” diyen Tolunay, tüm bunlara rağmen “su krizinde tek başına iklim değişikliği etkilidir” demenin doğru olmadığını belirtiyor: “Suyun doğru yönetimiyle su krizinin önüne geçilmesi ya da hafifletilmesi mümkündür. Ancak genel olarak su yönetimine önem vermediğimizi, arazi kullanım planlaması, kentleşme, orman tahribatı, hatalı tarımsal ürün planlaması gibi uygulamaların suyla ilgisinin anlaşılmadığını düşünüyorum.”

6) SUSUZLUK BİZİ NASIL ETKİLEYECEK?

Susuzluk denilince aşağı yukarı neyle karşılaşacağımızı hepimiz biliyoruz. Başlarda su kısıtlamaları gündeme gelebilir. Örneğin Çanakkale’de belediyenin böyle bir uygulamaya gittiğini biliyoruz. Suya erişim zorlaşacak ve çoğu kentte su kesintileri olacak. Ancak su krizinin insan yaşamında yaratacağı tahribat, ilk olarak aklımıza gelenlerin çok daha ötesinde.

Prof. Dr. Doğanay Tolunay, suyun tarımla ilişkisine dikkat çekiyor: “Kullanılabilir suyumuzun yaklaşık yüzde 70’ini tarımda tükettiğimiz için gıda üretimi de riske girebilir. Gıda üretiminin azalması, fiyatların artması demek. Bu durum ekonomik zorluklar da yaratacak. Özellikle toplumun yoksul kesiminin hayat şartlarını daha da zorlaştıracaktır. Fırat ve Dicle gibi sınır aşan sular konusunda günümüzde de devam eden sorunlar gelecekte daha yoğun tartışılır bir hâle gelecektir. Kuraklık, orman yangınlarının sayısının artmasına, dereler, göller ve sulak alanların kuruyarak buralardaki canlıların ölmesine ya da göç etmesine yol açacaktır.”

Tolunay’ın aktardığı senaryoda tüm ekolojik sistemin etkileneceğini görüyoruz. Susuzluk ve kuraklık, kıtlığı da beraberinde getirecek bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.

7) PEKİ NEDİR BU İKLİM KRİZİ?

İklim krizi sorunu insan kaynaklı bir sorun. Bu hikâye, 18. yüzyılın sonunda başlayan sanayi devriminin bugüne uzanan etkileriyle açıklanıyor. Enerji üretimi için kullandığımız, kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlar, iklim değişikliğine sebep olan en önemli faktörler. Başat enerji kaynağımız olan güneş, bize sabit miktarda enerji gönderiyor. Güneş fazlasıyla tutarlı, tutarsız olan bizleriz.

Bilim insanları, atmosferdeki karbondioksit oranında 1750 yılı ile karşılaştırdığında, yüzde 40 oranında artış olduğunu tespit etmişti. İnsanlığın atmosfere bıraktığı gazlar, sera etkisi yaratıyor. Yani güneşten gelen enerji, yeryüzünde sıkışıp kalıyor ve dünyamız sürekli ısınıyor. Bugün geldiğimiz noktada, geçmişteki gibi devam etme lüksümüz yok. İki derecelik ısınmanın çok da önemli olmadığını düşünenler olabilir. Ancak bu 1,2 derece, 1,5 dereceyi aşar ve 2 dereceye ulaşırsa, iklim yüz binlerce yıldır görülmeyen bir şekilde değişecek.

‘Her şeyi küresel iklim değişikliğine bağlamak doğru değil’

Yarı kurak iklime sahip Türkiye’de 30 yılda bir böyle kurak dönemlerin yaşanabildiğini belirten Gökhan Abur ise iklim değişikliğinin önemli bir sorun olduğunu söylemekle birlikte “her şeyi küresel iklim değişikliğine bağlamak doğru değil” diyor ve azalan yeşil alanlara ve dikey yapılaşmaya dikkat çekiyor:

‘Kanal İstanbul, Marmara’yı öldürür’

“Denizler çok önemli. Denizleri temiz tutmamız lazım. Hem meteoroloji mühendisi hem de çevreye duyarlı biri olarak Kanal İstanbul’a karşı çıkmamızın sebeplerinden bir tanesi de Marmara’nın ölmesi. Marmara hızlı bir şekilde ölecektir. Oraya o kanalın yapılması halinde balkanlardan gelmesini beklediğimiz yağışlar daha da gelemeyecek ve İstanbul çok ciddi boyutlarda su sıkıntısı çekecektir. Çünkü oradaki havza tamamen yok edilmiş olacaktır. Bilimsel gerçekleri göz önüne almadan ‘ben yaptım oldu’ derseniz, bunun sıkıntısını siz ve sizden sonra o bölgede yaşayan insanlar çekiyor.”

8) KURAKLIK DIŞINDA İNSANLIĞI NE BEKLİYOR?

İklim değişikliğinin etkisi sadece sıcaklıktan ibaret değil. Tarım ve ekonomiyi etkilemeye başlamıştı. Kuraklık ve susuzluk da kapıda. Uzmanlar daha ileri aşamalarda sel ve şiddetli kasırga gibi hava olaylarının giderek artacağı görüşünde. Çünkü okyanus ve deniz suyu seviyeleri daha da yükselecek. Denizlerdeki asit oranları artacak ve buzullar erimeye devam edecek. Tüm bu olaylar sonucunda gezegendeki yaşam formları ciddi risklerle karşı karşıya kalacak. Tolunay, “Önlem alınmadığı takdirde sıcaklık artışı, kuraklık, sel, dolu, hortum, orman yangınları gibi çok sayıda afetin daha da yoğun yaşanmasına yol açacaktır” diyor. Ayrıca yaşanacak sıcaklık artışı, susuzluk ve kıtlığı da beraberinde getirecek. Böyle devam edersek, gelecekte insanlığı bir ölüm-kalım mücadelesi bekliyor.

9) DÜNYA VE TÜRKİYE İKLİM KRİZİ İÇİN NE YAPIYOR?

11 Aralık 2015’te imzalanan Paris İklim Anlaşmasının 5. yıldönümünü geride bıraktık. Beş yıl önce büyük ümitlerle imzalanan anlaşmanın beklenen sonuçları vermediğini söyleyen Tolunay, “Küresel ölçekte yıllık sera gazı salınımla giderek artıyor. Bugüne kadar 189 ülke Paris İklim Anlaşmasına taraf olmuşken sadece 7 ülke taraf olmamıştı ve ülkemiz bu yedi ülkeden birisi. Aynı zamanda küresel ölçekte sera gazı salınımlarını oransal olarak en fazla artıran ülkeyiz ve arttırmaya da devam ediyoruz” diyor.

‘Kuraklık riskiyle karşı karşıyayız’

Sadece sera gazı salınımları konusunda değil, iklim değişikliğinin beklenen etkilerine karşı hazırlıklı olma konusunda da çok büyük eksikliklerimiz olduğunu söyleyen Tolunay, “Örneğin 2020 yılında çok sayıda orman yangınlarıyla karşı karşıya, Giresun’daki sellerde can kayıpları yaşadık, şimdi de kuraklık riskiyle karşı karşıyayız. Bu gibi afetler iklim değişikliğiyle şiddetlenmektedir. Yapmamız gereken iklim değişikliğini bahane etmek olmamalı, tam tersine çok acil adımlar atılmalıdır. Bu konuda çok sayıda eylem planı bulunmaktadır ama bu planlar maalesef hayata geçirilmiyor.”

10) SU İÇİN NE YAPMALIYIZ?

Prof. Dr. Doğanay Tolunay’a sorduğumuz konulardan biri de Çanakkale’de belediyenin su kullanımı ile getirdiği yasaklar. Belediyenin bu adımı önemli çünkü yakın bir gelecekte diğer şehirlerimiz için de örnek teşkil edebilir. Önlemler anlamında geç kalınmaması gerektiğini vurgulayan Tolunay, “kuraklık riski ortaya çıktıktan sonra önlem alınmasının beklenen etkiyi göstermeyeceğini düşünüyorum” görüşünde.

Prof. Dr. Doğanay Tolunay sözlerini şöyle noktalıyor: “Sular kesilecek endişesiyle evlerde su depolanmasına başlanabilir ve barajlardaki su çok daha hızlı tükenebilir. Aslında benzer önlemlerin tüm ülkede her zaman uygulanması ve bir su tasarrufu kültürü oluşturulması gerekiyor.”

Tolunay’ın susuzluğa karşı alınması gereken önlemlerle ilgili önerileri ise şöyle:

  • Yağışlı dönemlerde fazla suyu barajlarda, akiferlerde ya da bahçelerdeki küçük depolarda biriktirerek kurak zamanlarda kullanabiliriz.
  • Belediyelerin daha etkili önlemler alması da mümkün.
  • Atık suların arıtılarak yeniden kullanımının sağlanması
  • Su hasadı ve kent içi yeşil alanları artırarak suyun toprağa sızmasının sağlanması
  • Çevre düzeni ve imar planlarında su havzalarında yapılaşmanın önünün kesilmesi
  • Su kirliliğinin önlenmesi.

Meteoroloji Yüksek Mühendisi Gökhan Abur ise pandemi döneminde artan su kullanımına dikkat çekiyor: “Evlerde olduğumuz için su tüketimimiz daha da fazlalaştı. Mümkün olduğu kadar suyu tasarruflu kullanmak durumundayız. Evimizde gizli kaçaklar var mı? Zaman zaman kaçaklar olabiliyor. Mutfak ve banyoyu bu açıdan kontrol etmeliyiz. Bunlara çok dikkat edip su tasarrufuna gitmemiz lazım.”

‘İmar planı mutlaka değişmeli’

Gökhan Abur’un İstanbul için devlet ve yerel yönetimler nazarındaki orta ve uzun vadeli önerileri ise şöyle:

  • “Mutlaka imar planını değiştirmemiz lazım. Çünkü bizim son yaptığımız imar planında yağmur sularını caddeye verme gibi bir madde var. Biz suyu alıyoruz ve bunu doğrudan doğruya sokağa veriyoruz. İstanbul’un derelerinin bir çoğu kaybolduğu için şiddetli yağışlarda asfalt hızlı bir şekilde dereye dönüşüyor ve İstanbul’un çukur olan yerlerinde su baskınları oluyor. Eski İstanbul evlerinde sarnıçlar vardı. İmar planında bir değişiklik yapıp yağmur suyunu asfalta vermek önlenebilir ve bahçe sulaması gibi günlük ihtiyaçlarda kullanılabilir. Bunun için hızlı bir şekilde sarnıçların yapılması lazım. En azından büyük sitelerden başlanabilir.”
  • “Gerek kuzey ormanları ve ormanların büyük bir çoğunluğunu değişik şekillerde yok ettik. Dolayısıyla karbondioksit miktarını absorbe edecek yeşil alan yok. Hemen hemen her yeri betonlaştırıp asfaltlara çevirdiğimiz için bir diğer emici unsur olan topraklar şu an hızlı bir şekilde azalıyor. Yeşil alanları çok hızlı bir şekilde geliştirmemiz lazım. Boşu boşuna yok ettiğimiz alanları yeniden ağaçlandırıp 15-20 sene önce olduğu gibi en azından yüzde 4 seviyelerine çıkarmamız lazım. Şu anda İstanbul’da yüzde 2’lere inmiş durumluda. Dünyadan örnek vermek gerekirse bu oran Londra’da yüzde 28’ler civarında. Milyonlarca insan yaşıyor ama her taraf yemyeşil. New York’ta da aynı durum geçerli.”
  • “İstanbul’un su sorununun mutlaka halledilmesi lazım. Çok büyük olasılıkla denizden faydalanmamız gerekecek. Karadeniz’in tuzluluk miktarı oldukça az. İstanbul kanalını yapmaktan ziyade Terkos Havzası’na, Karadeniz civarına deniz suyu arıtma tesisleri kurabilirsek o bölgeyi biraz güçlendirmiş olabiliriz diye düşünüyorum. Oraya bir havaalanı yaptık biliyorsunuz. Havaalanı yaptığımız için oradaki su havzaları da çok hızlı bir şekilde tükenecektir. İstanbul’un çok kurak olduğu dönemlerde Karadeniz’den Terkos Gölü’ne su pompalandığını ben biliyorum.”

‘Aksi takdirde İstanbul, Detroit’e dönüşecek’

İmkanı olan insanların İstanbul’dan Ege ve Akdeniz’e gitmeye başladığını belirten Abur, İstanbul’un betonlaşmaya devam etmesi durumunda Detroit’e dönüşeceğini belirtiyor: “Detroit, Amerika’nın önemli bir sanayi şehriydi. Şu anda terk edilmiş bir şehir durumunda. İstanbul’u da o duruma getirmeye gerek yok. Çünkü İstanbul tarihi bir miras ve dünyanın en güzel kentlerinden bir tanesi. Çok iyi korunması gereken bir emanettir.”

Vatandaş olarak bizim üzerimize düşen görev ise suyu olabildiğince tasarruflu bir şekilde kullanmak. Çünkü bugün musluklarımızdan şırıl şırıl akan su, yarın her şeyden daha çok özlediğimiz bir şey olabilir.

Haberi Kaynağında Oku
Önemli Not: Bu haber içerik ortaklığı kapsamında www.sozcu.com.tr internet adresinden, bugunhaberler.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak geldiği şekliyle alınmıştır. Bu haberlerin hukuki muhatabı haber kaynaklarıdır. Haberlerle ilgili her tür şikayetinizi [email protected] adresimize gönderebilirsiniz.
ETİKETLER: , , , ,
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.